Çocuklarına söz geçiremeyen bir ebeveyn misiniz ya da çevrenizde bu durumdan muzdarip eşiniz dostunuz var mı? Mutlaka bir evet cevabı alırım diye düşünüyorum çünkü çalıştığım ailelerde çok sık duyduğum bir sitem bu. Veliye göre laf anlamayan ,bana göre sınırlar olmadan büyümüş, bir çocuk ile uzlaşmaya çalışmak hak veriyorum ki çok zor. Her istenmeyen davranış değişikliğinde olduğu gibi bu davranış değişikliğinde de sabırlı olmak kritik nokta. Artık biliyoruz ki çocuklar bir günde bu davranış kalıplarını oluşturmuyor. Zaman içinde tekrarlarla birlikte bu son, tahammül edilemeyecek noktaya geliyorlar. Ne yapacağız da “hayır” kelimesinden anlayan çocuklar yetiştireceğiz peki?
Öncelikle umarım bu yazıma henüz ebeveynliğinizin başlarında rastlamışsınızdır. Çünkü bir şeyi en baştan istenilen şekilde oluşturmak her zaman daha kolaydır. Çok ilerlemeden araya önemli bir hatırlatma eklemem gerek ki sınırlar herkes için oldukça gereklidir. Yani çocuğunuzun da kendisine sınırlar belirlemesine bozulmak yerine bunun normalliğini kabul etmekle başlayabilirsiniz. Bizim için en önemli kısmı hallettiğimize göre bakalım bu sınır oluşturma neymiş.
Bir ebeveyn için çocuğunun kucağa alışması büyük bir tehdit olarak hissettirilir hep. Halbuki anne-çocuk bağının kurulacağı yer olan ana kucağı neden alışılmaması gereken bir konum olarak belirlenir ki? Evet cevabı biliyorum. Kucağa alışmış bir çocuk şartlar, imkanlar ne olursa olsun hep orada olmak isteyecektir. Temizlik yaparken, marketteyken, televizyon izlerken, yemek yerken bir anneyi kucağında hep bebeği ile görüyorsak sebebi bellidir. Çocuk için sınır belirleme ilk olarak burada başlar. Alışkanlık haline gelmesini istemediğiniz her davranışın tekrarının önüne geçmelisiniz. Çocuk büyüdükçe işler değişecek tabii ama bebeklik döneminde ipler tamamen sizin elinizde. Dolayısıyla çocuğunuzu kucağınıza alma sıklığınızı gözden geçirmelisiniz. Bunu yaparken lütfen bebeğinizi kokunuzdan ve kalp ritminizden uzak tutmayın çünkü ikisi gerçekten farklı şeyler.
Oluşum aşamasının daha kolay olduğunu söylemiştim. Ancak ya çocuk o alışkanlığı çoktan kazanmış ve az önce de bahsettiğimiz gibi “hayır”ın kelime anlamından habersiz davranıyorsa? İletişim ve istikrarın olduğu yerde “oldu artık, asla değiştirmeyeceğiz, karakteri böyle baş edemeyeceğiz.” yoktur. Mutlaka ve mutlaka üstüne gitmeli ve sınırlar geliştirmelisiniz. Çünkü ev yaşantısı sosyal hayatın temelini oluşturur. Bu tarz sosyal beceriler öncelikle ev içinde uygulanmalıdır. Aile içinde sınır olmadan büyüyen kişi okul ve iş hayatında, romantik ve sosyal ilişkilerinde de muhtemelen sınırlar konusunda zorluk yaşayacaktır.
Sınırlar kişinin yapabileceklerini ve yapamayacaklarını belirleyen çizgilerdir. Çocuğunuzun kafa karışıklığını önlemek için hayırlarınız tutarlı olmalı. Bugün direkt kabul ettiğiniz bir şeye yarın kesin bir tepki gösterip hayır derseniz kafa karıştırıcı olacaktır. Önceden belirlenmiş kriterleriniz de olabilir. Aile toplantılarınızda kesinlikle kabul edemeyeceğiniz durumlardan bahsedebilirsiniz. Böylece çocuk bir davranışın ya da isteğinin kabul görüp görmeyeceği konusunda belirsizlik yaşamaz. Bu tarz toplantılarda sınırlarınız daha esnek olabilir aile üyelerinin talep ve şikayetlerine göre güncelleme imkanı oluşturabilirsiniz.
Yapabilecekleriniz ve yapamayacaklarınızı netleştirip bunları istikrarlı bir şekilde uyguladığınızda sınırlarınızın belirginleştiğini göreceksiniz.
İnatçı çocuklar için hayırın tek başına hiçbir hükmü yoktur. Çok rahat duymazdan gelebilirler. Beklentileri, isteklerinin duyulmasıdır. Yaklaşımınız onu duyup anladığınız yönünde olursa sakinleştirme konusunda başarılı olma ihtimaliniz artar. Demek istediğim, örnek üzerinden gidecek olursak, “Biliyorum canın bir çikolata daha yemek istiyor. Bunu gerçekten istediğini de görebiliyorum. Ancak sen de biliyorsun ki her gün bir tane yeme hakkın var.” şeklinde ne istediğini anladığınızı gösteren ifadeler öfkeli halini dindirmeye yardımcı olacaktır.
Sınırlar oluşturmanız hayır dedikleriniz için mahcubiyet hissedip yerine başka ödüller koymak değildir. Bunu yapmak kısır bir döngüye sebep olur. “Çikolata yiyemiyorsun çünkü günde bir tane hakkın var ama hadi bir pasta yapalım” demek bu sürece en büyük zararı verecektir. Çocuk yerine oyalanacak, hedeften uzaklaştıracak maddeler bulmak sizin göreviniz değil. Siz anne-baba olarak rehberlik yapmalısınız. Çikolata yiyemediği sürede ne yapmak istediğini sorup neleri farklı yapabileceğini düşündürtebilirsiniz.
İstediği olmayınca ağlayan, çok fazla ağlayan, bağıran çocuklar var. Böyle durumlarda ilk olarak bir güç savaşında olmadığınızı kendinize hatırlatın. Vurmak, daha çok bağırmak öfkeyi artıracaktır. Sizin istediğiniz bu değil. Sessizliği sevdiğinizi biliyorum ancak lütfen böyle durumlarda açıklamanızı yaparak ortamı terk edip çocuğunuzun sesinden uzaklaşın. Çoğu velim kendi kulaklarına kıyamadığından rızasız bir şekilde çocuğun istediğini vererek ortamı sakinleştirdiğini düşünüyor. Çocuk ise istediğini bağırarak, ağlayarak elde ettiğini öğreniyor ve bunu sürdürüyor. Bir zaman sonra istediği bir şeyi daha hayır cevabını duymadan ağlayarak istemeye başlıyor. Bir enkazın altında kalmamak için bugün gürültüye duyarlı bir hale gelmenizi öneririm. Eğer ki çocuğunuzun istekleri karşısında gösterdiği tepkiler aşırı boyuta ulaştıysa geç kalmadan uzman desteğine başvurarak süreci kontrol altına alabilirsiniz.
Psikolojik Danışman İrem Özer
Commenti